FEODALİZM
Feodalizm diye bilinen toplumsal, ekonomik ve siyasal yapı en yetkin şeklini on ikinci ve onüçüncü yüzyıllarda Kuzey Fransa'da bulmuştur. Feodalizm, uzlaşımsal olarak feodal özelliklerin görüldüğü Japonya ve Avrupa'nın diğer bölgeleri için de kullanılan bir yafta olup bu sistemin Avrupa'da Orta Çağlar olarak bilinen beş yüzyıl boyunca sürdüğü kabul edilir. Feodalizm kesin olarak tanımlanamaz, çünkü örneklerin çeşitliliği ve hiçbir tekil örneğin beş yüzyıl süren Avrııpa'dakİ feodal dönem boyunca değişmeden kalmamış olması buna imkan tanımaz.
J.Praver ve S.N.FJsenstadt en gelişmiş feodal toplumların beş ortak özelliğini şöyle sıralar: I- Lord-Vassal İlişkileri, 2- Başlıca ulusal düzeyden çok yerel ve nİsbeten işlevlerin daha ayrımlaştığı düzeyde geçerli olan kişiselleş-mişyönetim, 3-Temelde askeri nitelikteki hizmetlerin karşılanmasında fieflerin (tımarların) kullanılmasına dayanan bir toprak ağalığı sistemi, 4- Özel ordunun mevcudiyeti, 5- Lord-ların birer serf olan köylüler üzerindeki hakları. Bunlar, merkeziieşmemiş ve bir krala dek uzanan tek bir otorite çizgisine ait biçimsel ilkeye rağmen saygınlık sıralaması İçinde kişisel bağlara ilişkin hiyerarşi!; bir ağa oturan siyasal bir sisi emi karakterize eder. Bu durum, kollektif savunmayı ve düzenin sürdürülmesini temin e.der. Ekonomik temel, üretimin ma-noryal organizasyonu ve lordlatın kendi siyasal işlevlerini yerine getirmek için ihtiyaçtan olan artık değeri sağlayan bağımlı bir köylülüktü.
Feodalizm konusunda uyanan sosyolojik ilgi, şu yönlerde gelişti: M.Weber Ekonomi ve Toplum adlı kitabında, coğrafi olarak dağılmış bir organizasyonun yanısıra, palrİmonya-lizmin bir şekli olarak gördüğü feodalizmin siyasal düzenlemeleriyle de ilgilendi. Sözkonu-su dağılmış organizasyon içerisinde uyruklar, kendi merkezi otoritelerinin bağımsızlığını öne sürebiliyorlardı, lordlar, vassallar ve alı— vassallar arasındaki saygınlığa dayalı kişisel bağlar, siyasal birleşik grupla yer değiştiriyordu. K.Marx ve F.Engels, kapitalizm öncesi üretim tarzlarıyla çok kısa olarak ilgilenmişler, fakat lv70'li yıllarda bazı Marxisı sosyologlar feodal üretim tarzı üzerine kafa yormaya başlamışlardır. İşçilerin üretim araçları üzerindeki her türlü denetimden yoksun bırakıldığı kapitalizmden farklı olarak feodalizm, köylülere bu araçların bazılarına (her ne kadar yasa] bir adı yoksa da) etkili biçimde sahip olma hakkını tanıyordu. Lordlarla köylüler arasındaki sınıf mücadelesi, köylülere ayrılan üretim birimlerinin büyüklüğü, kiracılığın şanları ve tıpkı otlak, sulama kanalları ve değirmenler gibi temel üretim araçlarının kontrolü üzerinde yoğunlaşıyordu. Çağdaş Marxist yaklaşımlarda bu yüzden iddia edilen şey şudur: Sözgelimi, köylü-kiracının, tüketim haklarına sahip olmakla üretim üzerinde de bir miktar kontrolü olduğundan, 'ckonomi-dışı şartlar' toprak ağalarının köylüler üzerindeki denetimi sağlama almasını gerekli kılmaktadır. Bu şartlar, esas İtibariyle siyasal ve ideolojik kontrol biçimleridir. Feodal üretim tarzı böylece artık değerin rant şeklinde eide edilmesine imkan tanıyan bir üretim tarzıdır. Feodal rantın bazı şekilleri sözkonusudur: Tür bakımından,
para ya da emek ramları feodal rantlardan ikisidir. Bu üretim tarzının değişik şekilleri ranttaki bu değişmelere bakılarak tammlanabilir. Örneğin emek rantı {emekten elde edilen rant) özel bir iş süreci tipi gerektirir. Bu iş süreci tipi, lord ya da başka birisinin gözcülüğü' altında mülk (demesine) üretimiyle kiracıların bağımsız üretiminin birleşmesinden meydana gelir. Feodalizmden kapitalizme geçiş, bu açıdan, doğaya karşı sürekli mücadele İle gelirin rantla genişlemesinin sonucu ortaya çıkmıştır.
Feodalizmin tanımı konusunda çok sayıda görüş ileri sürülmüştür. Sözcüğün, çok genel terimlerle ortaçağ Avrupa toplumunun ya da herhangi bir yerdeki benzer toplumların ekonomik ve siyasal ilişkilerinin tamamını dile getirmek için.kullanılması mümkündür. Böyle bir görüş benimsendiği takdirde vurgu, normal olarak köylü halkın kapalı ya da doğal bir ekonomideki iş hizmetlerinin aşırı vergilendi-. rilmesı yoluyla sömürülmesi üzerinde toplanır. Tımar (fief) kurumu çok önemlidir: Belli bas,l.ı toplumsal ilişkiler, hem toprak hem de İnsan kır üzerinde egemen I iği olan lordluğa göre belirlenir, liöyle bir tanım sık sık neredeyse 'ortaçağ' ile eşanlamlı kılınacak derecede genişletilir ve böylece hiç bir gerçek değeri kalmaz. Ne var kİ daha dikkatli kullanıldığında bile önemli sorunlar doğurmaktan geri durmaz bu tanım.
Ortaçağ dönemi boyunca ekonomi, tek bir feodalizm modelinin uygulanmasına güçlükler yıkanacak dönüşümler geçirdi, l'ara, daha Önce düşünülenden çok daha önemli olup pazar için üretim daha geniş çaplı yapılmaktaydı. Köylülüğe bağlılık derecesinde gerek kronolojik gerekse coğrafi olarak pek çok değişmeler sözkonusuydu. İngiltere'de pek çok iş hizmeti feodalizmin zirvesinde olduğunun sanıldığı bir donemde, yani onikinci yüzyılda, ta onüçüncü yüzyılda yeniden diriltilene kadar gerilemişti. En iyi durumda, toplum kısmen I e-odaldi ve şurası önemlidir ki, feodalizmin en büyük tarihçilerinden birisi olan Marc liluch'un innıımnda, feodal lordkıkların yant-sıra 'diğer otorite biçimlerinin, aile ve devletin hayatiyetini sürdürmesİ'ne yer verilmiştir. Anahtar bir unsur olarak aristokratik lordlu-ğun siyasal sınırlamaları altında küçük çaplı köylü üretimini gözönüne almak suretiyle feodalizmi geniş anlamda yeni baştan tanımlama yönündeki itim girişimler tatmin edici olmaktan uzaktır.
Genel bir feodalizm tanımı aramaya karşı çıkan bir başka görüş, askeri hizmete karşılık özgül bir toprak ağalığı tipi üzerinde durur. Feodalizm sözcüğünün kendisi Latince j'eııdum ya da fief(tıniür) ten gelir. (Fief (tımar) genellikle kırk günlüğüne atlı olarak yerine getirilen hizmete karşılık bir şövalye tarafından elde edilen toprak demektir.) Bu tür terimlerle feodalizmin çok daha tatminkar bir tanımım ve açıklamasını yapmak mümkündür. Sistemin Karolenj İmparatorluğunun çöküşü gibi, onaltıncı yüzyılda kamu otoritesinin çöküşüne kadar uzanan kökleri vardır. İnsanlar, kendilerini, onlara tımarlar sıfatıyla toprak ihsan eden lordlara kayıtsız şartsız teslim ediyorlardı. Şövalye ve kale, lordluğun kendi lorduna biat olarak bilinen kendine has bir seremoniyi icra eden insanlardan ya da vassaldan doğduğu bu feodalizm tipi için temel teşkil eden iki unsurdu. Sistem, onbirinci yüzyılda Norınan-lar tarafından ithal edilen İngiltere ve Güney İtalya gibi ülkeler İstisna edilirse, tedrici olarak cvrimleşmişıi. Tımarlar tevarüs hakkına sahip olmaya başladılar ve bazı vergilere karşılık lordun hakları ya da feodal vergiler giderek kesinlik kazandı. Örneğin bir lord, en büyük oğlunun şövalye olması İçin gereken parayı ödemesine yardım etmek amacıyla vassalla-rından yardım İsterdi. Buradan karmaşık hukuk sistemi doğdu: Lordun kiracıları üzerindeki yasal haklan feodal bir toplumda önemli bir unsur haline geldi.
Böyle bir tanım oklukça tatminkardır. O, hiç bir toplumun herhangi bir zamanda bütünüyle fcodulleşmediğini dile getirmeye çabalamakladır. İngiltere örneğinde kral hiç bir zaman yalnız başına feodal sipahi (cavalry)lcri-ne değil, büyük ölçüde paralı askerlere ve piyadelere dayanıyordu. Son etkili askere çağırmalar 1327'de yapıldı, fakat bir önceki yüzyılın ilk yarısında hizmet düzeyleri kökten biçimde düşürülmüştü, öyle ki, şövalye kotalarının feodal toprak ağalığı yapısıyla ilişkisi en aza inmeye yüz tutmuştu. Kaleler başlangıçta ülkenin feodal organizasyonunun ayrılmaz bir parçasıydı, fakat ne zaman ki I.Edward onüçüncü yüzyılın sonlarında Wales'ta o kocaman kaleleri inşa etmeye başladı, işte o zaman I.Ed-ward, askerleri ücretli işçiler olarak çalıştırdı. Bu tür kalelerin feodal diye tanım Ilınabil meleri çok güçtür. Orta Çağların sonlarında sözleşmelerle asker kiralama sistemi ve resmi üniforma kullanma konusu 'piç feodalizm' diye tanımlanmıştır, ancak topraklı tımarların gerçek feodal unsurları olan tevarüs edilebilirlik ve biatin her ikisi de (bu feodalizm tipin de) mevcut değildi. Bundan başka, İngiltere'de feodalizmin hukuki yönleri, sistemin askeri yararlılığının daha uzun /aman dayanmasını sağlamıştır; onyedinci yüzyılın başlarında para-doğuran feodal tekniklerin bîr yeniden canlanışına bile şahit olunmuştur.
Eğer katı bir anlamda feodalizm teriminin yalnızca Orta Çağlarda bir Batı Avrupa ülkesine uygulanabileceği dikkate alınırsa, bu durumda terimin farklı bölge ve dönemlere atfen kullanılabilmesi güçleşir. Pronoia ve iktâ sistemleriyle Ortaçağ Bizans ve İslam imparatorlukları, tımarlara çok da yabancı olmayan toprak bağışlama tiplerine sahipliler. İktâ, sahibinden çocuğuna yalnızca İstisnai durumlarda geçebilirken, onikinci yü/.yıl dolaylarında Bizanslıların sistemi Batı feodalizmini karak-terize eden tevarüs edilebilirliğe doğru gel İşli. Avrupa feodalizminin hukuki yapısı büyük ölçüde bu paralel (yani Bizans ve İslam) sistemlerde mevcut değildi. Japonya'nın sık sık Batı Avrupa'nın askeri feodalizmine yakından akraba bir sistem geliştirdiğine işaret edilir. Oysa pirinç üretimine dayalı bir ekonomi ve ta-mamiyle farklı bir kültürel ve hukuki gelenek benzerlikleri olduğu kadar zıtlıklar da meydana getirmiştir. Bununla birlikle, Marxist teorilerden etkilenenlere göre, feodalizm, toplumların bir çoğunun gelişmeleri yönünde geçmeleri gereken bir aşamayı temsil eder. Bu tür bir yaklaşım, beraberinde getirdiği güçjüklerle birlikte aşırı derecede genel bir feodalizm tanımı kullanmaktadır.
Feodalizm konusunda eser veren bilim adamlarının tezlerinden pek çoğu, tanımlar üzerinde anlaşamamanın sonucu ortaya çıkmıştır. Hiçbir tek sözcük ya da tekil bir model ortaçağ toplumlarının karmaşık ve değişken yapılarını asla kucaklayamaz. Ortaçağ Avrupa'sının soylu ve şövalyece sınıflan içerisindeki çok kendine has bir ilişkiler kümesini tanımlayan bir terim olarak feodalizm, terimi elverişlidir, fakat sözcük mutlaka çok dikkatle kullanılmalıdır.
(SBA)
No comments:
Post a Comment