Siyaset felsefesi, siyasal düşünceye ilişkin kavram ve tanıtlamaları kapsayan felsefe dalı. Çağdaş siyaset biliminin kapsamına giren siyasal ve yönetsel örgütlenmeye ilişkin betimleyici açıklamalardan farklı olarak, tarihsel ortamı ve değer yargılarını da yansıtan kuramsal bir nitelik taşır. Ana sorunu, iktidarın insanın varlığını sürdürmesini ve yaşamının niteliğini yükseltmesini sağlayacak biçimde kullanılması ya da sınır-landınlmasıdır.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
ideal olanın ise devletin bireyler, sınıflar ve uluslar arasındaki ekonomik ilişkilere hiçbir şekilde karışmaması olduğunu öne süren ve somut anlatımını "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" "Laiseez faire laisez passer” savsözünde bulan öğreti,iktisadl liberalizm diye adlandırılırken; devlet yetkesinin her anlamda ve her alanda kısıtlanması, bu yetkeyi elinde tutanların toplumun yapıtaşları bireylerin yaşamlarını nasıl yönlendireceklerine herhangi bir gerekçe ileri sürerek hiçbir şekilde karışmaması gerektiğini savunan, devletin toplumsal ve kültürel yaşamın düzenlenmesinde hiçbir belirleyici rol üstlenmemesi gerektiğinin altını koyultarak çizen ve somut anlatımını "En iyi hükümet en az hükümet edendir" sav- sözünde bulan öğretiye ise siyasal liberalizm denmektedir....Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Siyaset felsefesi,
1- Yalnızca düşüncede mevcut olup, gerçeklikte bulunmayan şey. 2- Türünün yetkin örneği olan şey, kopya edilecek, kendisine öykünülecek model.
Bu bağlamda, filozof ya da düşünürlerin, varolan düzen karşısındaki hoşnutsuzluklarının bir sonucu olarak tasarladıkları düzene
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
liberal siyaset kuramı ile yakından ilişkili özgürlük, Bu bağlamda, filozof ya da düşünürlerin, varolan düzen karşısındaki hoşnutsuzluklarının bir sonucu olarak tasarladıkları düzene
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Kişinin kendisini belirlemesi, denetlemesi, yönlendirmesi ve düzenlemesi durumu. Bireyin kendisini, dış baskı, etki ya da zorlamalardan bağımsız olarak, kendi arzu edilir ideallerine, motiflerine ve isteklerine göre yönlendirmesi. Kişinin, başkalarının buyruk ve isteklerine göre değil de, kendi isteklerine göre davranabilmesi gücü.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
hoşgörü, ...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Hoşgörü (Tolerans)
Kişinin, kendisininkinden farklı dini inançlara, ahlaki değerlere, dünya görüşlerine veya cinsi yönelimlere sahip olan başka insanlara müdahale etmekten bilerek veya isteyerek kaçınması eylemi.
Hoşgörü günümüzde liberal toplumları karakterize eden kavramlardan birisidir. Bu toplumlar, birbirinden çok farklı değerleri, inançları, dünya görüşlerini ve bunlarla bağlantılı hayat tarzlarını benimsemiş bireyleriyle büyük bir çeşitlilik arz etmektedir. Liberal ülkeler çeşitlili
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
kişisel haklar, Kişinin, kendisininkinden farklı dini inançlara, ahlaki değerlere, dünya görüşlerine veya cinsi yönelimlere sahip olan başka insanlara müdahale etmekten bilerek veya isteyerek kaçınması eylemi.
Hoşgörü günümüzde liberal toplumları karakterize eden kavramlardan birisidir. Bu toplumlar, birbirinden çok farklı değerleri, inançları, dünya görüşlerini ve bunlarla bağlantılı hayat tarzlarını benimsemiş bireyleriyle büyük bir çeşitlilik arz etmektedir. Liberal ülkeler çeşitlili
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
bkz. Bireysel haklar
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
kurumsal demokrasi ve hukuk yasaları gibi ilkelerin ...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Hukuk, belirli bir toplumda kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen ve devletin yaptırım gücüyle uyulması zorunlu kılınan davranış kurallarının oluşturduğu düzen. Yazılı olsun olmasın, hukuk kurallannı öteki toplumsal kurallardan ayıran en önemli özellik devletin yaptırım gücüyle desteklenmiş olmasıdır.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
felsefece dayanaklarını inceler. Liberallere göre, siyasal kuruluşlar siyasal ve toplumsal çıkarlardan bağımsız olarak kişisel çıkarların korunmasına ve sağlanmasına yaptıkları katkılar bağlamında meşrulaşırlar....Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Felsefe, varlık, anlam ve öz sorunlarının eleştirel bir yaklaşımla araştırılmasına ve varılan sonuçların sistemli bir biçimde ortaya konmasına yönelik düşünsel etkinlik. Yokluğa karşıt olarak var olan şey. Oluşa karşıt bir şey olarak, değişmeden aynı kalan gerçeklik. Boşluğa karşıt bir şey olarak, mekanda bir yer işgal eden kalıcı gerçeklik.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Liberal düşünürler, gerek her toplum ve kültürün kendi sonunu kendi içinde taşıdığı düşüncesine gerekse siyasal ve toplumsal kuruluşların insanı daha iyiye doğru dönüştürme gibi bir amaç taşımaları gerektiği görüşüne karşı çıkarlar. Liberal felsefecilere göre, maddi olsun manevî olsun her kişinin kendi amaçları vardır ve bu amaçlar başkalarınınkiyle doğal olarak uyum içinde olmadığından bireylerin a- maçları uğruna neleri yapabilecekleri ile başkalarının amaçlarını hangi bakımlardan göz önüne almaları gerektiğini belirleyen kurallar belirlenmelidir. Bu bağlamda siyaset felsefesinin yapması gereken, bir yandan bireylerin ayrı ayrı isteklerine yanıt veren, bir yandan da toplumu güvence altına alan bir yaşam biçimi tasarlamaktır....Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Liberalizm ile felsefesi, "sol" tarafından refah ve iktidarın birkaç kişinin elinde toplanmasına karşı hiçbir savunması olmayan ve insanın toplumsal ve siyasal doğasına ilişkin herhangi bir çözümlemeden yoksun "özgür pazar ideolojisi" olmakla eleştirilir. Liberalizme yöneltilen bir başka temel eleştiri de liberalizmin toplumsal etkeni arka plana iterek toplumlardan ayrı bireylerin ya da soyut kuralların bulunduğunu kabul etmesidir.
"Sağ"ın liberalizme yönelik en temel eleştirisi ise yerleşik kurumlara ve geleneklere duyarlı olmaması ve bireysel özgürlüğün artırılmasında toplumsal yapılara ve sınırlamalara gereksinim olduğunu göz ardı etmesidir.
Ek bilgi
Devlet politikasında ve hükümet anlayışında hürriyeti esas alan, toplum hayâtında ve kişilerin yaşayışında hür ve serbest bir hayâtı vazgeçilmez prensip kabul eden bir anlayış, bir sistem. Liberalizm Türkçeye Fransızcadan geçmiştir. Kelimenin asıl menşei, “hür bir şahsa yakışan” anlamına gelen Lâtince “liberalis” kelimesidir.Liberalizm, tâbir olarak adını on dokuzuncu yüzyıl başlarında
Libedral düşünürlerden bazılarını içeren liste
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
İspanya’da kurulan “Liberales” ismini taşıyan siyasî partiden alır. Fakat felsefî bir anlayış olarak bu fikir, çok eskilere uzanır. Eski Yunan filozofları bu fikri hararetle savunmuşlardır. Liberalizm fikri en şaşalı dönemini 1750-1914 yılları arasında göstermiştir. Yirminci yüzyılda modern devlet hayâtında liberalizm fikri oldukça geniş tatbik sahası bulmuştur. Birçok ülkede bu ismi taşıyan partiler, hattâ liberal anlayışı dünyâ çapında yaygınlaştırmak gâyesi ile “Liberal International” kurulmuştur....Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Liberalizm fikri, modern Avrupa’nın ilk çağlarında, yâni 17. yüzyılda Milton, Descartes ve Spinoza gibi düşünürler tarafından harâretle müdâfaa edildi. Bu fikir akımı, en parlak ifâdesini, 1789 Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannâmesinde bulur. Gerçekten bu beyannâmenin en karakteristik vasfı, ferdiyetçi oluşudur. Fert her bakımdan toplumun temel unsuru ve esas gâyesi olarak ele alınmıştır.
Liberal devletin toplum ve devlet anlayışı, ferde ve onun irâdesine dayanır. Bu anlayışa göre; insanlar toplum hâlinde, bir devlet düzeni içinde yaşamadan önce “tabiî yaşama hâli” adı verilen bir merhale geçirmişlerdir. İnsanlar aralarında anlaşarak bir siyasî ve sosyal mukâvele (sözleşme) yaparak toplum ve devleti kurmuşlardır. Şu halde, kişinin devlet düzeni içinde sâhib olduğu hakların kaynağı devlet değildir. Devlet kurulmadan önce de fertlerin bir takım hakları mevcuttur. Devlet, bu haklara riayet etmek zorundadır. Zîra devletin varlık sebebi, bu hakların korunmasıdır.
Liberal anlayışa göre; tabiatta kurulmuş bir düzen vardır. Devlet bu düzene müdâhale etmemelidir. Şâyet müdâhale ederse kurulmuş düzen bozulur. Liberalistlerden J.J.Rousseau “İnsanlar hür doğar, fakat yine de her tarafta zincirlerle bağlıdır. Allah, herşeyi iyi yapar, ama insanlar karışır ve en kötü hâle getirirler.” diyor. Yine liberalistlere göre; mademki bütün kötülükler, insanın tabiî düzene müdâhale etmesinden ileri geliyor, o halde, yapılacak şey hâdiseleri kendi çıkışına terk etmektir. Liberalizmde bu düşünce “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!” anlamına gelen “Laissez faire, Laissez passer” formülü ile ifade edilmiştir. Yâni devlet jandarma görevini yapmalı, sâdece suçluları cezâlandırmalı, fakat ekonomiye dokunmamalı, ekonomiyi kendi tabiî kuralları içinde işlemeye bırakmalıdır. Zîra, liberalizme göre; devlet ekonomiye müdâhale ederse onun tabiî düzenini bozar ve aksamalar olur.
Liberalizme göre; ferdin doğuştan kazandığı hakların başında hürriyet, emniyet ve mülkiyet hakkı gelir. Hürriyet, başkasına zarar vermeden herşeyi yapabilmektir. Kişinin hürriyetinin sınırı, diğer kişinin hürriyetinin sınırıdır. Mülkiyet hakkı ise kutsal, dokunulmaz ve vazgeçilmez bir haktır. Kişilerin kânun karşısında ve önünde eşit olmaları, onları mutluluğa götürmek için yeterlidir. Devletin gerçekleştirmek istediği gâye ne kadar kutsal olursa olsun -mesela, gelecekte insanlara daha geniş bir hürriyet ve daha büyük mutluluk sağlamak için dahi olsa- kişilerin doğuştan var olan hürriyetlerine dokunamaz. Yâni, “gâye, her aracı meşrû kılmaz.”
Şu halde, liberal anlayışa göre; “jandarma” vazifesi yapacak olan devlet, ekonomik ve sosyal hayatın işleyişine karışmayacaktır. Zîra, kişi toplumda yapacağı işi seçmekte serbest olursa, kendi yapısına, eğilimlerine ve kaabiliyetine en uygun olan işi seçmeye çalışacaktır. Serbest rekâbet sisteminin tatbik edilmesiyle, piyasaya en iyi mal ve hizmetleri sunan kişiler mücâdeleyi kazanacaklardır. Böyle bir düzende sosyal ihtiyaçlar da kendiliğinden karşılanacaktır. Üreticiler tarafından üretilen mallar, tüketiciler tarafından beğenilip tutulduğu oranda üreticiler kazançlı çıkacaktır. Tüketicilerin zevklerinde veya hayatlarında değişiklik olduğu zaman da üreticiler bu değişiklikleri gözönünde tutup, üretimi ona göre ayarlamak zorunda kalacaklardır. Böylece ekonomik düzen, devleti idâre edenlerin irâdeleri ile değil, ekonomik hayâtın tabiî kânunları ile sağlanacaktır. Bu tabiî kanunlar, fizik dünyâsındaki kânunlar kadar kesindir. Bu tabiî kânunların işleyişini engelleyici bütün tedbirler, zararlı ve neticede başarısız kalmaya mahkûm olacaktır. Böylece hususî teşebbüsleri frenlemek veya teşvik etmek için gayret göstermek tamâmen yersizdir ve gereksizdir; serbest rekâbet ilkesi, ekonomiyi en iyi iktidardan daha iyi yönetecektir. Ekonominin tabiî kânunları, bilhassa fiyat mekanizmasının işleyişinde kendini hissettirecektir. Bu sebeple, fiyatlar tamâmen serbest bırakılmalıdır. Âdil olan veya olmayan fiyat yoktur. Görünüşte aşırı yüksek bir fiyat üretimin artmasını sağlar ve üretimin artması da fiyatların düşmesine sebeb olur. Dolayısıyle, kazanç sosyal bir mükâfat, iflâs ise hak edilmiş bir cezâdır.
Liberalizmin bu anlayışı daha sonra, özellikle 19. yüzyılda değişikliğe uğradı. Bilhassa, “tekel”lerin kurulması, kartel, tröst gibi değişik adlar altında, anlaşmalarla gerçekleştirilen, işletmeler arası birleşmeler, liberalizmin temel prensibi olan serbest rekabet ilkesini kökünden sarsmıştır. Tekellerin hâkim olduğu bir ekonomik ortamda, tüketicinin korunması kendiliğinden gerçekleşemeyecektir. Bu durum karşısında devlet, üreticilerarası anlaşmaları, tekel ve kartellerin fiyat politikalarını denetlemek mecburiyetinde kalmıştır.
On dokuzuncu yüzyılda önemli ekonomik, sosyal hayâtı etkileyen bir gelişme de işçi kuruluşlarının ve işçi sınıfının ortaya çıkışıdır. Bu yüzyılda bir başka gelişme de her on yılda bir periyodik ekonomik krizlerin ortaya çıkışıdır. Ekonomik krizler ise liberalizmin ekonomi anlayışına tamâmen terstir. Görülüyor ki, târihî gelişme, liberal devlet düşüncesinin iyimser inançlarının ve tahminlerinin gerçekleşmediğini göstermiştir. Liberalizmin düştüğü bu kriz, demokrasiyi de tehlikeye düşürmüştür. Zîra komünizm taraftarları, liberalizmin tam tatbiki sonucu toplumda gelir dağılımı konusunda ortaya çıkan aşırı dengesizlikten, düşünceleri istikâmetinde istifâde etmeye kalkışmışlardır.
İşte, liberalizmin düştüğü bu kriz karşısında liberalistler yeni bir anlayışı kabullenmek zorunda kalmışlardır. Bu da devletin ekonomik alana zaman zaman müdâhale etmesidir. Bunun sonucu, bugün bütün eski liberal-kapitalist devletlerde, sosyal devlet, dediğimiz bir devlet anlayışına yer verilmiştir. Bu tip devlet anlayışında da temel prensipler yine liberal anlayıştan gelir; fakat devlet artık sadece suçluları cezalandıran jandarma fonksiyonu değil, aynı zamanda ekonomik alana müdâhale etmekte, narh-fiyat koymakta, muhtelif ekonomik tedbirler almaktadır. Sonuç olarak, eski liberal anlayışın iflas ettiği söylenebilir. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” formülü işlememiştir. Bu durumu tabiî karşılamak gerekir. Zîra, bu anlayışta nazarî olarak bütün insanlar için kabul ve îlân edilmiş olan hak ve hürriyetlerden gerçekte sâdece maddî bakımdan varlıklı küçük bir zümre faydalanabiliyordu. Uzun ve acı tecrübelerden sonra kişileri, “Ne hâlin varsa gör!” anlamına gelen bir hürriyet anlayışının ezici yükünden kurtarma mecburiyeti anlaşılmıştır. Devletin artık seyirci kalmayacağı ortaya çıkmıştır. Sosyal devlet anlayışında ise fert, liberal devletlerin aksine, artık mücerret (soyut) bir varlık değil, fakat içinde yaşadığı toplumun sosyal şartları ile çevrili, “ihtiyaç sâhibi vatandaş” olarak ele alınmıştır.
No comments:
Post a Comment